KLASİK TÜRK MÜZİĞİ
Klasik Türk Müziği Bestekarları
Başlangıcından XVI. Yüzyıl Sonuna Kadarki Döneme Ait K.T.M. Bestekarları
Türklerin kendilerine özgü kültür tarihi genel olarak "Altay Dönemi" ile başlar. M.Ö. üçüncü binden itibaren Altay-Türk kültürü, aynı zamanda Altay-Türk Müzik kültürünün de belirleyicisidir. Türklerin ilk dönemlerindeki müziğin yapısı, mitik ve epik karakterli, basit ama içten ve coşkuluydu. Kökleri tarih öncesine dayanan her müzik türü gibi Türk Müziği de başlangıçta çok az perdeli idi. Ezgiler belirli aralıkta iki ses üzerinde dolaşır dururdu. Kullanılan perde sayısı zamanla artıp, giderek üçe, dörde yükselerek dört ya da daha az perdeli müzik olan "mod öncesi müzik"in en ileri aşaması olan dört perdelik(tetratonik) oluşuma gelindi. "Şaman Müziği" denilen büyüsel-dinsel-törensel özelliği olan müzik, bağı(sihir)'nın bir yardımcısı ve uzun zamanlar bir zevk işi gibi değil, bir büyüleme aracı olarak kullanıldı. Uzun zaman sihrin etkisinde ve işlevinde olan müzik, örgütlenerek, kurumlaşarak Hun hakanlığında ilk "askeri müzik topluluğu" olarak "tuğ takımı" görüntüsü aldı. Bu dönemde, Türk müziği ses sistemi beş tam ses aralıklı (pentatonik) yapıya ulaşmıştır. Bu dönemin bir diğer özelliği, Çin ve İran müzik kültürleriyle etkileşimdir ki, bunda ve diğer kültürlerle olan karşılıklı etkileşimde özellikle İpek Yolu etkin ve önemli bir rol oynamıştır. Göktürkler döneminde Modal müzikte ilerlemeler olmuş, pentatonik yapı iyice belirginleşmiş, ses(perde) sayıları artarak ezgi genişlemiştir. Ezgi içindeki sesler(perdeler) geniş aralıklarla kullanılmıştır. Uygurlar döneminde müzik, Göktürkler dönemine göre her bakımdan çok daha gelişmiş, çok daha çeşitlenip zenginleşmiş olarak devlet, toplum ve birey yaşamının, din ve devlet törenlerinin, bayram, şölen ve eğlencelerin ve günlük yaşayışının vazgeçilmez ögelerinden biri haline gelmiştir. Plano Caprini 1246'da Batu Han'ın sarayında yapılan toplantılarda, Han'ın ancak müzik dinlerken oturduğunu söylüyor. Aynı gözlemler, ünlü gezgin Marco Polo'nun seyahatnamesinde de vardır. Moğol ordusunun savaştan önce hücum emri beklerken şarkı söylediği belirtiliyor. Batılıların Türk musikisini ısrarla Arap ve İranlılara mal etme çabalarına karşı Araplar da İslamdan önce önemli bir musikinin olmadığını, günlük yaşantı içinde yerine göre kullanılan bazı monoton ezgilerin bulunduğunu, bunlara "Hud'a" denildiğini, İbn-i Haldun, ünlü "Mukaddime"sinin "şarkıcılık ve musiki" bölümünde anlatır. İslam'dan sonra Arap dünyası imparatorluk yoluna ilk adımını atarken eski kültürlerle özellikle VIII. ve IX. yüzyıllarda eski Mezopotamya uygarlığının kalıntıları ile Türkleri karşısında buldu. Yeni ülkeler alınarak kültürel alışveriş sıklaştıkça, buralarda bulunan ve o yüzyıllara göre oldukça gelişmiş bir müzik sanatını tanımış oldu. Türklerin İslamiyeti kabulü yaklaşık IX. yüzyılın sonlarına rastlar. İslamiyetten önce büyük göçlerle Batıya taşınan bu eski kültür, oralarda bulunan kültürlerle kaynaşmış ve değişik musiki türlerinin doğmasına neden olmuştur. Türk Musikisinin kaynağı araştırmalarına kuvvetli ip uçlarıyla katılacak bir konu da, eski bir musiki aletimiz olan "Çeng"dir. "Gerek rebap, gerekse çeng'in sanıldığı gibi Arap ve Acem çalgıları olmayıp, Mevlana'nın öz yurdu olan Asya illerinden gelmiş olmaları çok dikkate değerdir. Bela Bartok; Macar müziğinde en esaslı vasfın beş sesli sistem olduğunu ve Çinlilerden çok Türk tesiri ile Volga-İdil Çeremislerinin ve Kuzey Türklerinin melodilerinin beş sesli vasıfları itibariyle Macar musikisine kaynak olduğunu belirtmektedir. Bu sistem Bering Boğazı kanalı ile Eskimo, Aztek, İnka müziğini, sistem, melodi ve enstrüman açısından etkilemiştir. Dolayısıyla Adnan Saygun "Beş sesli musiki Türk'ün musikideki damgasıdır" diyerek bütün dünyaya orijin bir hakikati ilan etmiştir. Türk müziği Abbasilerin sağladığı olumlu ortamın ardından, Karahanlı ve Gazneli egemenlikleriyle birlikte İslam dünyasına açılırken, Büyük Selçuklu egemenliğiyle ve bu egemenlik sayesinde gerçekleşen Büyük Türk göçüyle birlikte İslam dünyasının tam içine girdi. Odağında yer aldı ve getirdiği yeni canlılık, devingenlik, çeşitlilik ve zenginliklerle bu dünyanın en etkin müziği durumuna geldi. Türk musikisinin kaynaklarına eğilirken, bilimsel araştırmalara, bu araştırmaları yapanların hayatına ve yazdıkları eserlere göz atmak gerekecektir. Çünkü ses sanatımızın yüzyıllarca işlenerek gelişmesine, matematiksel ve fiziksel kurallarla örülmüş sağlam temellere oturtulmasına bu insanlar yardımcı olmuştur. Bu ilim adamlarının başında ünlü Türk filozofu Farabi gelir.
» Safiyüddin Abdülmümin Urmevi (?-1294)
» Abdülkadir Meragi (1353?-1435)
XVII. Yüzyılda Türk Musikisi ve Bestekarları
Türk musikisinin büyük gelişme asrıdır. Bestekarlık ve icra çok ilerlemiştir. Müzikolojide 15. yüzyılda bırakılan çizgiye erişilemez, fakat değerli edvarlar daha yazılmaya devam etmektedir. En ünlüleri yüzyılın sonlarında genç bestekar Boğdan Prensi Kantemiroğlu'nun edvarıdır. Bu esere ekli olan ebced notası ile yazılmış yüzlerce saz eseri çok değerli malzeme teşkil eder.
XVIII. Yüzyılda Türk Musikisi ve Bestekarları
XVII. yüzyılda Türk musikisinin gösterdiği büyük ilerleme, XVIII. yüzyılda da bütün hızı ile devam etti. Yetişmiş olan büyük bestekarlar klasik okulun bütün gereklerini yerine getirir ve geleneklere bağlı kalırken, yapmış oldukları bazı yenilikler ekleyerek, çok sayıda eser vermeye devam ediyorlardı. Bu yüzyılın ilk on yılı içinde dahi bestekar Itri'nin kişiliğinde "Klasik Dönem" zirveye ulaşmıştı.
» Nayi Osman Dede (1642?-1729)
» Zaharya Efendi (Mir Cemil) (?-1740?)
» Tanburi Mustafa Çavuş (1700?-1770)
» Tab'i Mustafa Efendi (1705?-1770?)
XIX. Yüzyılda Türk Musikisi ve Bestekarları
XIX. yüzyıl hem Doğu, hem de Batı dünyası için çok önemli bir zaman dilimidir. "Klasik Çağ" kapanmış, yeni anlayış ve geleneklere göre yeni sanat akımları gelişmiş, edebiyat, resim, musiki, heykel gibi güzel sanat kollarında bambaşka karakterde eserler ortaya konmaya başlanmıştır. Türk kültür hayatına 30-40 yıl gecikerekgelen bu akım en belirgin şekilde Türk musikisinde etkisini göstermiş, derin yankılar uyandırmış, yüzyılın ortalarından itibaren musiki sanatımızda "Romantik Edebiyat" doğmuştur.
» Hacı Sadullah Ağa (1760-1854)
» Sultan III. Selim (1761-1808)
» Abdülbaki Nasır Dede (1765-1821)
» Kemanî Ali Ağa (1765-1770? - 1830)
» Abdürrahim Künhi Dede (1769-1831)
» Hammami-zade İsmail Dede Efendi (1778-1845)
» Sultan II. Mahmud Han (1785-1839)
» Basmacı Abdi Efendi (1787-1851)
» Arif Mehmed Ağa (1794?-1843)
» Dellal-zade İsmail Efendi (1797-1869)
» Mustafa İzzet Efendi (Kazasker) (1801-1876)
» Suyolcuzade Salih Efendi (1806-1862)
» Tanburi Büyük Osman Bey (1816-1885)
» Kömürcü-zade Hafız Mehmet Efendi (?-1885?)
» Nevres Paşa (1826-1872)
» Neyzen Salim Bey (1829-1884)
» Tanburi Ali Efendi (1836-1902)
» Mahmut Celaleddin Paşa (1839-1899)
» Neyzen Aziz Dede (1840?-1905)
» Medeni Aziz Efendi (1842-1895)
» Mehmet Celaleddin Dede Efendi (1848-1907)
XX. Yüzyılda Türk Musikisi ve Bestekarları
XX. yüzyılın başından günümüze kadar geçen zaman dilimi içinde Türk Musikisi adına yapılmış olan gelişmeler, olumlu ya da olumsuz çabalar da dikkati çeker. 1936 yılında Ankara Devlet Konservatuarında biçim ve öğretim programı göz önüne alındığında, devletin bu işi ele almayacağı anlaşılmıştı. İstanbul'da denenen ve Türk Musikisi Konservatuarı olan Darülelhan, daha sonra başarısızlığa uğratılarak İstanbul Belediyesine devredilmiş ve kendi kaderine terk edilmişti. İşte bu sıralarda teknik bir gelişme olan "radyoculuk" da çok gecikmeden ülkemize girmişti. Aynı propaganda burada da etkisini göstermiş, Türk Musikisinin yayını buradan da yasaklanmıştı. Bu tarihlerde musiki tarihimiz için hayırlı bir gelişme oldu. Bu gelişme için, musiki sanatımızın ayakta kalmasını sağlamıştır diyebiliriz. 1938 yılında hizmete açılan Ankara Radyosu öğretim kadrosu, eğitim sistemi, sanatta disiplin anlayışı ve ciddiyet açısından bir konservatuar gibi hareket ederek, çağdaş bir anlayışla sanatkar yetiştirdi. Musiki icrasına yeni bir düzen verildi, nota kütüphanesi kuruldu, radyo arşivi oluşturuldu. Tek tip bir nota sistemi için, radyoevi içinde bir matbaa bile kurulmuştu. Bu çalışmalar tam verimli olacağı sıralarda çeşitli nedenlerle yarı bırakıldı. Ankara Radyosunun çalışma sisteminde bugün bile bu güzel anlayışın izlerini bulmak mümkündür. XX. yüzyıl Türkiyesine damgasını vuran, Türk'e Türk olduğunu hatırlatan, ülkemizi çağdaşlık düzeyine ulaştırmak için her türlü riski göze alarak bir seri "inkilap" yapan Atatürk elbette ki Türklüğe ait özellikleri ve Türk sanatını görmezlikten gelemezdi. Bu büyük insan her sanat dalında Türk'e has tüm izlerin silinmesini istemiyordu. O dönemde ortaya konulmuş olan resim ve mimari eserlerimizde bu düşüncenin izlerini bulmak mümkündür. Bu düşünceden hareket ederek tarih ve dil kurumlarını kurmuş, özellikle Türkçe'^nin yüceltilmesini her fırsatta dile getirmişti. Yukarıda da belirtildiği gibi Atatürk, uygarlık değiştirmeyi değil, milli varlıklarımızı çağdaş uygarlık düzeyine çıkartmayı amaçlamıştı.
» Kemani Tatyos Efendi (1858-1913)
» Kanuni Hacı Arif Bey (1862-1911)
» Muallim İsmail Hakkı Bey (1865-1927)
» Ahmet Avni Konuk (1868-1938)
» Ahmed Efendi (Ahmed Irsoy) (1869-1943)
» Suphi Zühdü Ezgi (1869-1962)
» Tanburi Cemil Bey (1873-1916)
» Hüseyin Sadeddin Arel (1880-1955)
» Mehmed Fahri Kopuz (1882-1968)
» Suphi Ziya Özbekkan (1887-1966)
» Şerif Muhiddin Targan (1892-1967)
» Hafız Sadeddin Kaynak (1895-1961)
» Zeki Arif Ataergin (1896-1964)
» Münir Nureddin Selçuk (1899-1981)
» Yesari Asım Arsoy (1900-1992)
» Selahaddin Pınar (1902-1960)
» Osman Nihat Akın (1905-1959)
» Tanburi Ömer Altuğ (1908-1965)
» Mehmet Reşat Aysu (1910-1999)
» İsmail Baha Sürelsan (1912-1998)
» Bekir Sıtkı Sezgin (1936-1996)
» Cinuçen Tanrıkorur (1938-2000)
» Selahattin Altınbaş (1939-2003)
Bu bölüm ve içeriklerde www.turkmusikisi.com sitesinden faydalanılmıştır.