top of page

KLASÄ°K TÜRK MÜZİĞİ

TÜRK MÜZİĞİ Ä°LE BATI MÜZİĞİNÄ°N SES SÄ°STEMLERÄ°NÄ°N “Ä°NFORMATÄ°F DEÄžER” BAKIMINDAN KARÅžILAÅžTIRILMASI

Prof.Dr. Ayhan SONGAR
(*) Bu bildiri, Merhum Prof.Dr. Ayhan Songar tarafından, 14-18 Haziran 1988’de T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca Ankara’da düzenlenen 1. Müzik Kongresi’nin 15 Haziran 1988 tarihli 3. Oturum’unda sunulmuÅŸtur.
Efendim, benim takdim edeceÄŸim bildiri, daha ziyâde meselenin bir psikolojik yönden deÄŸerlendirilmesi ve araÅŸtırmadır.
Mûsıkî, her devirde toplumda mevcut olan insânî bir hâdisedir. Nitekim, mûsıkînin sâdece insanlar tarafından keÅŸfedilmesine deÄŸil, insanların mûsıkîyle münâsebetlerini keÅŸfetmelerine de bunun baÄŸlı olduÄŸu yapılan araÅŸtırmalarla gösterilmiÅŸtir.
Ä°nsanı diÄŸer canlılardan ayıran beyin yapısı, ona konuÅŸma, haberleÅŸme ve soyut düÅŸünce imkânını verdiÄŸi gibi, mûsıkî tarzında, sözle alâkalı olmayan ifâde yolunu da açmış bulunmaktadır. Bunun bir sonucu olarak artistik, yaratıcılık ve deÄŸerlendirme insanlar için mümkündür. AraÅŸtırmalar göstermiÅŸtir ki, gündelik hayâtın alelâde sesleriyle “mûsıkî” dediÄŸimiz düzenli seslere insanoÄŸlunun verdiÄŸi cevaplar çocukluktan, hayâtın ilk çaÄŸlarından îtibâren farklılıklar göstermektedir. Bir bebeÄŸin ritmik bir sesle ve ninniyle uyuması gibi her ne kadar müzikle kültür birbirine çok baÄŸlı ÅŸeylerse de, sesi ne kadar yabancı olursa olsun, bir insanın yabancı kültürlerin müziÄŸini de tanıyıp, beÄŸendiÄŸini görüyoruz. Bu da, müziÄŸin insanî bir hâdise olduÄŸu ve kültürleri aÅŸtığını gösteren en büyük delillerden biridir. Ä°nsan beyni, belli ton ve frekanstaki seslerin bir zaman bölümü içinde düzenli bir ÅŸekilde tekrarlanması hâlinde, bunları rasgele yükselip alçalan diÄŸer seslerden, diÄŸer bir deyimle, gürültüden daha kolaylıkla ayırt edebilmektedir.
MüziÄŸin nasıl keÅŸfedildiÄŸi, nasıl bulunduÄŸu hakkında çeÅŸitli teoriler var. Yazımda tek tek sıralıyorum; fakat burada huzûrunuzu iÅŸgâl etmek istemem. Yalnız psikiyatri ve psikoloji açısından en geçerli görüÅŸün haberleÅŸme, komünikasyon teorisi olduÄŸunu belirtmek isterim.
Bu teori, insanların haberleÅŸebilmek, birbirlerine duygu ve düÅŸüncelerini aktarabilmek için bir takım melodik sesleri kullanma zarûretini bulmalarına dayanır. Ä°nsanların tabiat üstü güçlerle haberleÅŸebilmek için mûsıkîyi kullandıkları; yâni ilk defâ dînî mûsıkînin keÅŸfedildiÄŸi de bu açıdan ileri sürülmüÅŸtür.
Uzun bir geliÅŸme devresi içinde kültür dili, sesli ve sessiz harfleri daha spesifik ve belirli bir düzen içinde kullanılır hâle gelir. Bu düzenin daha belirgin durum alması ve konuÅŸmanın melodik vasıf kazanması mûsıkîyi meydana getirir. HaberleÅŸme hâdisesindeki bu farklılaÅŸma “Netir” isimli bir araÅŸtırmacıya göre üç safhadan meydana gelmektedir. Özetle söylüyorum: Birisi farklılaÅŸmamış haberleÅŸme, gürültüyle haberleÅŸme. Ä°kincisi, mûsıkî ve konuÅŸma arasındaki farklılaÅŸmanın görülmesi. Üçüncüsü, çeÅŸitli müzik türleri arasındaki farkların keÅŸfedilmesi hâdisesi.
Orijini ne olursa olsun mûsıkî – demin de söylediÄŸim gibi insana has, insânî bir davranıştır ve kültürel bir temele istinat eder. KültürleÅŸme, akültrasyon, çeÅŸitli toplumlarda o toplumun devâmını saÄŸlayan birtakım temel müesseseleri oluÅŸturmuÅŸtur. Müzik, bunların arasında – yine üzerinde son derece ehemmiyetle durmak lâzım – kültürleri aÅŸabilen nâdir örneklerden biridir. O bakımdan, ben bu arada bir cümleyle söyleyeyim.
Türk Mûsıkîsi – Batı Mûsıkîsi, çok sesli – tek sesli kavgasına her zaman karşı olmuÅŸumdur. Müzik, kültürleri aÅŸabilen insanlığın malıdır. Bu bakımdan, bir milletin, baÅŸka bir milletin müziÄŸini öÄŸrenmesi, taklit etmesi, icrâ etmesi ve ondan birtakım ÅŸeyler yaratmasına mâni hiçbir ÅŸey yoktur. Müzik türleri toplumdan topluma deÄŸiÅŸtiÄŸi hâlde, temel olarak müzik, insanlığın ortak malı olarak varlığını koruyabilmiÅŸtir.
Åžurasını da ayrıca üzerinde önemle durmaya deÄŸer bir husus olarak belirtmek isterim: KonuÅŸma ve müzik, beyinde özel merkezlerde temsil edilen birer biyolojik ve psikolojik melekedir. Dolayısiyle insan doÄŸarken melekesiyle berâber gelir. Nitekim, benim çok deÄŸerli bir arkadaşım vardı, merhum büyük bir edebiyatçıydı. Bir gün bana kulağıma fısıldadı: “Ben, araba gürültüsüyle müziÄŸi birbirinden ayıramam.” Bir hastalık, doÄŸuÅŸtan beynindeki bir noksanlıktır. Bâzı insanın daha müziÄŸe yatkın olması, “kulağı var” dediÄŸimiz insanlarda bu melekelerinin, beyninin o bölgesinin daha iyi geliÅŸmesine baÄŸlı bir yaratılışa sâhiptirler. Nitekim, klinikte gördüÄŸümüz “Amüzi” dediÄŸimiz hastalıkda, beyindeki müzikle ilgili merkezin tahribi sonunda müzik melekesinin  ortadan kalktığını görüyoruz. Bu sûretle de, ritmik ve melodik sesleri ayıramaz hâle geliyor hasta; nasıl afazide sesi duyup, konuÅŸmayı, kelimeleri tefrik edemediÄŸi; agrafide sesi duyup, konuÅŸmayı, kelimeleri tefrik edemediÄŸi; agrafide ÅŸekilleri görüp, yazıyı okuyamaması gibi.
Türk Mûsıkîsi – Batı Mûsıkîsi karşılaÅŸtırması veya bir mukâyese yapmak istemiyorum, yalnız ÅŸunu söylemek istiyorum. Mûsıkî, bir haberleÅŸme vâsıtası, bir enformasyon aracıdır. Enformasyon, onu teÅŸkil eden cümlelerden ve o cümlelerin tertip edildiÄŸi harflerden, iÅŸâretlerden meydana gelir. Bu harfler, iÅŸâretler daha genel bir deyimle alfabe, yazılı, sesli, ışıklı veya baÅŸka türden olabilir. Meselâ, bir zilin düÄŸmesine basıp, çalmamız bir mesajdır. Kapının çalınmasını bekleyen kiÅŸi için, bu mesaj bir psikolojik enformasyon deÄŸeri kazanır. Meselâ, kapının çalınmasında, sevgilisinin içeri girmesini bekleyen âşıkla, kendisini alıp götürecek polisi bekleyen âşık için, aynı zil sesinin meydana getirdiÄŸi psikolojik reaksiyon birbirinden son derece farklı durumlardır.
Mesajın alfabesi, çok deÄŸiÅŸik iÅŸâretlerden kurulabilir; Çin yazısındaki ideogramlardan, bizim kullandığımız Latin Alfabesinin harflerine, dilsizin parmak iÅŸâretlerine veya mûsıkîdeki notaya gibi. O hâlde mesaj, ölçülebilir bir matematik büyüklüktür. Demek ki, mûsıkî mesajı da, ölçülebilir bir matematik büyüklüktür. Bir alfabe içinde meselâ, “A” kadar bir iÅŸâret bulunsa ve biz bunlardan “L” tânesini tekrarlamak sûretiyle bir mesaj teÅŸkil etsek, o hâlde meydana getireceÄŸimiz, bu iÅŸâretlerle meydana getireceÄŸimiz mesajın sayısı “A” üzeri “L” yâni iÅŸâret sayısının, bunların tekrarlanması kadar katı nispetinde olur. Böylece elde iki iÅŸâretli bir alfabemiz olsa, bunlardan sâdece birisini kullansak, iki üzeri bir; yâni birbirinden iki ayrı mesaj getirebiliriz, bir ışığın yanıp sönmesi gibi. Buna mukâbil iki iÅŸâret kullansak, iki defâ kullanabilsek dört, üç defa kullanabilsek dokuz ÅŸeklinde geometrik dizi hâlinde artacaktır. Ä°ÅŸâret sayısı veya iÅŸâretin mesajda kullanılması tekrârı adetiyle.
Yukarıdaki açıklamadan anlaşılacağı gibi, bir eformasyonun mesaj sayısını informatik deÄŸerini artırabilmek için iki yol vardır, ya iÅŸâretleri artırmak, ya o iÅŸâretlerin tekrârını artırmaktır.
Ä°ÅŸte Türk Mûsıkîsi, birbirine eÅŸit olmayan 24 aralık üzerine dizilmiÅŸ skalasıyla teksesli müziÄŸi bu ÅŸekilde meydana getirmiÅŸtir; yâni bir mûsıkî cümlesi içerisindeki birbirinden farklı iÅŸâretleri artırmıştır. Buna mukâbil Batı Mûsıkîsi, bir mûsıkî içerindeki iÅŸâretlerin tekrârını artırmıştır; yâni o iÅŸâretleri çeÅŸitli enstrümanlarla tekrarlamak sûretiyle bir melodik zenginliÄŸi ve bir ifâde gücünü elde etmiÅŸtir. Ä°kisinin arasındaki temel fark budur. Bu temel farkı, birinin güzelliÄŸi, öbürünün kötülüÄŸü ÅŸeklinde getirip, bir kavgaya dönüÅŸtürmenin son derece zararlı ve kötü olduÄŸu kanaatindeyim.
Meseleyi uzatmamak için kısaca bir misâlle hâdiseyi vermek istiyorum. Batı Mûsıkîsi, Çok Sesli Batı Mûsıkîsi bir heykele benzer, dar bir taban üzerine üst üste seslerin yüklenmesiyle meydana getirilmiÅŸ üç boyutlu bir heykele benzer. Buna karşılık Türk Mûsıkîsi, tek satıh üzerine, çeÅŸitli renkli mozaiklerle yayılmış bir mozaiÄŸe benzer. Mozaik de, resim de güzeldir, heykel de güzeldir. Ä°kisi de kendi içinde güzeldir. Ama bu ikisini birbiriyle bu ÅŸekilde bir mukâyeseye sokmanın ben, - elmayla armudu toplamaya uÄŸraÅŸmak gibi – bir abesle iÅŸtigâl olduÄŸu kanaatindeyim.
Daha ayrıntılı metni Dîvâna takdim edeceÄŸim. Okuyup, ilginize mazhar olursa çok müteÅŸekkir olacağım.
Åžimdi müsaadenizle bildirimi sunacağım;
Mûsıkî, her devirde ve her toplumda mevcut olan insânî bir hâdisedir. Gaskon isimli müellif bunun, mûsıkînin sâdece insanlar tarafından keÅŸfedilmesine baÄŸlı deÄŸil, insanların mûsıkî ile münâsebetlerini keÅŸfetmelerinin de bir netîcesi olduÄŸunu ileri sürmüÅŸtür. Ä°nsanı diÄŸer canlılardan ayıran beyin yapısı, ona, konuÅŸma, haberleÅŸme ve mücerred düÅŸünce imkânını verdiÄŸi gibi, mûsıkî tarzında, sözle alâkalı olmayan ifâde yolunu da açmış bulunmaktadır. Bunun bir sonucu olan “artistik yaratıcılık ve deÄŸerlendirme” de ancak insanlar için mümkündür. AraÅŸtırmalar göstermiÅŸtir ki, gündelik hayâtın alelâde sesleri ile mûsıkî dediÄŸimiz, düzenli seslere insanoÄŸlunun verdiÄŸi cevaplar, çocukluktan, hayâtın ilk çaÄŸlarından îtibâren farklılıklar göstermektedir. Her ne kadar, müzik ile kültür birbirine çok baÄŸlı ÅŸeyler ise de, sesi ne kadar yabancı olursa olsun, bir insanın yabancı kültürlerin müziÄŸini de tanıyıp beÄŸendiÄŸini görüyoruz. Ä°nsan beyni, belli ton ve frekanstaki seslerin bir zaman bölümü içinde düzenli bir ÅŸekilde tekrarlanması hâlinde onları rastgele yükselip alçalan diÄŸer seslerden daha kolaylıkla ayırdedebilmektedir.
Mûsıkî, bir çeÅŸit “insan davranışı” olduÄŸuna göre, insanın sesleri müzik ÅŸeklinde kullanmaya nasıl baÅŸladığı, yâni mûsıkîyi nasl keÅŸfettiÄŸi suâline de cevap aramak gerekir. Darwinciler, tekâmül teorisinin metodolojisi ile meseleyi ele alıp, mûsıkîyi hayvanlardaki cinsî kaynaklı seslerle irtibatlandırmaktadırlar. Bu görüÅŸ, derhâl reddedilmesini saÄŸlıyacak kuvvetli aleyhte delilleri de berâberinde  getirmektedir. Meselâ kuÅŸlar çiftleÅŸme zamânı dışında da ötmektedirler. Buna karşılık maymunlar, çiftleÅŸme devresinde dahi mûsıkî ile alâkası olmayan sesler çıkarırlar. Bir baÅŸka görüÅŸ, dansın, ritmik hareketlerin mûsıkîden daha önce mevcut olduÄŸunu ve ritim duygusunun seslere intikâli ile, mûsıkînin meydana geldiÄŸini ileri sürer. Bu görüÅŸe göre, insan, zamanla hareket ve sesler arasındaki baÄŸlantıyı bulmuÅŸ ve mûsıkîyi keÅŸfetmiÅŸtir.
Ä°ptidâî kavimlerde çeÅŸitli gündelik faaliyetlere mûsıkînin eÅŸlik etmesi ve bu faaliyetlerin müzikle taklidi, bâzı araÅŸtırıcılara “çalışma teorisi” fikrini ilham etmiÅŸtir. Taklit teorisi, insanın, kuÅŸların ötüÅŸünü taklit ile müziÄŸi bulduÄŸunu kabûl eder. Bu da, iptidâî kavimlerde kuÅŸ seslerinin taklit edilmesine karşılık müziÄŸin bulunmaması ile reddedilmektedir. Ä°fâde teorisi, müziÄŸin heyecanlı bir konuÅŸma olduÄŸu, heyecanların ifâdesi mâhiyetini taşıdığı noktasından hareket eder. Melodik konuÅŸma teorisi, insanın konuÅŸmasındaki ton farklarının, entonasyonun mubalaÄŸa edilmesiyle mûsıkînin meydana geldiÄŸini söyler.
Psikiatri ve psikoloji açısından en geçerli görüÅŸ, “HaberleÅŸme komünikasyon teorisi”dir. Bu teori, insanların haberleÅŸebilmek, birbirlerine duygu ve düÅŸüncelerini anlatabilmek için bir takım melodik sesleri kullanma zarûretini bulmalarına dayanır. Ä°nsanların tabiat üstü güçlerle haberleÅŸebilmek için, mûsıkîyi kullandıkları, yâni ilk defâ dînî mûsıkînin bulunduÄŸu da bu teoriden kaynaklanan bir görüÅŸtür. Uzun bir geliÅŸme devresi içinde kültür dili, sesli ve sessiz harfleri daha spesifik ve belirli bir düzen içinde kullanır hâle gelir. Bu düzenin daha da belirgin durum alması ve konuÅŸmanın melodik vasıf kazanması mûsıkîyi meydana getirir. HaberleÅŸme hâdisesindeki bu farklılaÅŸma, Nettle isimli araÅŸtırıcıya göre, üst safhada meydana gelmektedir:
1-     FarklılaÅŸmamış haberleÅŸme,
2-     Mûsıkî ve konuÅŸma arasındaki farklılaÅŸmanın görülmesi,
3-     ÇeÅŸitli mûsıkî türleri arasındaki farklılaÅŸmanın ortaya çıkması.
MenÅŸei ne olursa olsun mûsıkî, insana has, insânî bir davranıştır ve kültürel bir temele istinâd eder. KültürleÅŸme, çeÅŸitli toplumlarda o toplumun devâmını saÄŸlıyan bir takım temel müesseseleri oluÅŸturmuÅŸtur. Mûsıkî, bunların arasında kültürleri aÅŸabilen nâdir örneklerden biridir. Müzik türleri toplumdan topluma deÄŸiÅŸtiÄŸi hâlde, temel olarak mûsıkî, insanlığın ortak malı olarak varlığını koruyabilmiÅŸtir. Åžurası da ayrıca üzerinde önemle durulmaya deÄŸer bir husustur; konuÅŸma ve mûsıkî, beyinde özel merkezlerde temsil edilen birer “biyolojik ve psikolojik meleke”dir. Bu merkezlerden birinin tahribi ile konuÅŸmanın kaybolması (afazi) ve diÄŸerlerinin tahribi ile de mûsıkî kâbiliyetinin kaybolması, sesleri ayırdedebilme yeteneÄŸinin ortadan kalkması, yâni “amüzi” denen hastalık meydana gelir. Demek oluyor ki, mûsıkî, konuÅŸma gibi, yaratılıştan mevcut olan, biyolojik bir vetîre’dir.
Mûsıkî, dil kadar, belki ondan da fazla olmak üzere millî kültürün temel müesseselerinden biridir. Nasıl muhtelif milletlerin, muhtelif kavimlerin farklı dilleri varsa, aynı ÅŸekilde farklı mûsıkî sistemleri de vardır. Bu bakımdan san’at ve zevk “evrensel” olabilir ama bir “evrensel mûsıkî”den bahsetmek mümkün deÄŸildir.
Türk mûsıkîsinin dünya müzik türleri arasında önemli bir yeri vardır. Türk’ün yazılı, mevsuk târihî 2500 yıl öncesine kadar uzanır. Bu engin târih içinde hiçbir zaman devletsiz kalmamış olan Türk insanı bütün gündelik faaliyetlerinde mûsıkî ile berâber olmuÅŸtur. Hun Türkleri’nde askerleri teÅŸci etmek için bir takım vuruÅŸlu enstürmanların mevcûdiyeti bilinmektedir. Böylece mûsıkîmizin târihî Milat’tan önceki çaÄŸlara kadar uzanır. Göktürkler’de düzenli askerî bandoya benzer mûsıkî takımları vardı. Osmanlı Devleti’nin kuruluÅŸu, Osman Gâzi’ye Selçuklu Sultânı’nın gönderdiÄŸi davul, tuÄŸ, ve âlem ile tebliÄŸ edilmiÅŸtir. Fâtih Sultan Mehmed devrine kadar her gün belli saatte mehter takımı hükümdârın huzûrunda nevbet vurur ve hükümdâr bunu ayakta dinlerdi. Dînî mûsıkîmiz Orta Asya Türkleri’nin Baksı âyinlerinin izlerini taşır. Åžaman denen hekim-râhiplerin mûsıkî ile bir çeÅŸit trans hâli temin ederek hasta tedâvi ettikleri, böylece belki insanlık târihinde ilk defa mûsıkî ile tedâvi uygulamasının gerçekleÅŸtirildiÄŸi bilinmektedir. Ä°ÅŸte “kopuz”un sapında perdelenerek Anadolu’ya intikâl eden ve ifâde tarzları bakımından “Klâsik Türk Mûsıkîsi” ve “Türk Halk Mûsıkîsi” ÅŸeklinde iki kol hâlinde geliÅŸen mûsıkîmiz, Batı’nın, Avrupa’nın mûsıkîsinden gerek teknik ve gerekse öz bakımından önemli farklar gösterir. Mûsıkî, bir haberleÅŸme vâsıtası, bir informasyon aracıdır. Ä°nformasyon ise, onu teÅŸkil eden cümlelerden ve o cümlelerin tertik edildiÄŸi harflerden, iÅŸâretlerden meydana gelir. Bu harfler, iÅŸâretler ve daha genel bir deyimle alfabe, sesli, yazılı, ışıklı veya baÅŸka bir türden olabilir. Meselâ, bir zilin düÄŸmesine basıp çalmamız bir mesajdır. Kapının kapının çalınmasını bekleyen kiÅŸi için bu mesaj, psikolojik bir informasyon deÄŸeri taşır. Kapının çalınmasını bekliyen kiÅŸi için ise bu mesaj, psikolojik bir informasyon deÄŸeri taşır. Kapının çalınması hâlinde sevgilisinin içeri girmesini bekliyen âşık ile kendisini yakalıyacak polisleri bekliyen suçlu arasında, aynı mesajın psikolojik deÄŸerleri ne kadar farklıdır.
Mesajın alfabesi çok deÄŸiÅŸik iÅŸâretlerden kurulu olabilir: Çin yazısındaki ÅŸekilleri, bizim kullandığımız Latin alfabesinin harfleri, dilsizlerin parmak iÅŸâreti veya mûsıkî notaları gibi. Ä°nformasyon ve onu meydana getiren ‘mesaj’, ‘ölçülebilir bir matematik büyüklük’tür.  Meselâ, bir alfabe içinde (a) kadar iÅŸâret bulunsa ve biz bunlardan (L) tânesini tekrarlamak sûretiyle mesaj teÅŸkil etsek N=aL kadar birbirinden farklı mesaj teÅŸkil edebiliriz. Elde iki iÅŸâretli bir alfabemiz olsa ve biz bunun sâdece bir tânesini mesajımızda kullansak, N=21, yâni sâdece iki mesaj teÅŸkil edebiliriz. Hâlbuki mesajımızda iki iÅŸâretin ikisini de kullansak 22, yani dört, 3 iÅŸâret kullansak bu sefer de 23 yâni dört mesaj vermemiz mümkün olur.
Yukarıdaki açıklamamızdan anlaşılacağı gibi, bir informasyonun mesaj sayısını, informatif deÄŸerini arttırabilmek için iki yol, iki imkân vardır:
1-     Mesajı teÅŸkil eden alfabenin iÅŸâretlerini arttırmak.
2-     Bir iÅŸâretin mesaj içindeki tekerrürünü çoÄŸaltmak.
Åžimdi bu sibernetik metodoloji ile Batı mûsıkîsi ve Türk mûsıkîsini, temel yapı bakımından karşılaÅŸtırırsak ÅŸöyle bir sonuç elde ediyoruz: Batı mûsıkîsi veya daha doÄŸru bir deyimle Avrupa mûsıkîsi, eÅŸit aralıklı, tamperamanlı denen sisteme göre kurulmuÅŸtur. Burada bir oktav, oniki eÅŸit aralığa bölünür. Sekiz temel ses, oktavı teÅŸkil ederken, diyez ve bemol tarzında ifâde ettiÄŸimiz yarım sesler de ârızları meydana getirir. Temel sesler arasında 9 komalık aralık bulunduÄŸu için yarım sesler veya ârızalar da 4 ½   komalık aralıklarla yerleÅŸir. Ancak Mi-Fa ve Si-Do aralıklarında sâdece 4 ½ koma bulunduÄŸundan burada yarım ses, yâni ârıza söz konusu deÄŸildir. Görülüyor ki, bir oktavlık bir dizi böylece birbirinden farklı 12 ses, yâni 12 iÅŸâret ihtivâ etmektedir. informasyon teorisi dili ile söylemek istersek, Batı mûsıkîsinin alfabesi 12 harflidir diyebiliriz.
Türk mûsıkîsinin iÅŸâret sistemi tamâmen farklı esaslara göre kurulmuÅŸtur. Ana oktav dizinin Batı mûsıkîsi gibi 54 koma’lık deÄŸil 53 koma’lık bir skala üzerine dağılmıştır. Bu 53 komalık mesâfe ise eÅŸit olmayan 24 parçaya bölünmüÅŸ olup bu küçük aralıklar birer ârıza deÄŸil, birer müstakil perde hüviyetini kazanmıştır. Kaldı ki, aslında ses adedi 24’den çok daha da fazladır. En basit bir örnek olarak Rast makâmındaki Segâh sesi ile UÅŸÅŸak makâmındaki Segâh sesinin farkına iÅŸâret etmek isterim.
Yukarıda sözünü ettiÄŸimiz sibernetik formül içinde meseleyi ele alırsak, bir informasyonun deÄŸerinin onu teÅŸkil eden iÅŸâretler bakımından geometrik dizi hâlinde arttığını görürüz. Bu sûretle, bir mûsıkî cümlesi içinde ya iÅŸâretlerin çeÅŸidini arttırmak veya onların tekrârını çoÄŸaltmak sûretiyle informasyon deÄŸerini de arttırılmasına imkân bulunmaktadır.
Türk mûsıkîsinde temel iÅŸâretlerin, yâni perdelerin ve seslerin esâsen fazla olması, tek seslilik içinde “çok renklilik” saÄŸlanmasını mümkün kılmış ve böylece “tek sesli ama çok makamlı Türk mûsıkîsi” (modal müzik) ortaya çıkmıştır. Batı veya Avrupa mûsıkîsinde ise mesele, az sayıdaki iÅŸâretin bir mûsıkî cümlesi içinde çeÅŸitli enstrümanlarla tekrârı yolu ile halledilmiÅŸ bulunmaktadır. Böylece “çok seslilik” Batı mûsıkîsi için bir zarûret, Türk mûsıkîsi için ise aralıkların eset olmaması da dikkate alınırsa bir kargaÅŸalık ifâdesidir.
Her iki mûsıkî farklı kültürlerin mahsûlüdür. Birinden zevk alan insanın diÄŸerini de beÄŸenmemesi, hatta öÄŸrenip icrâ etmemesi için sebep yoktur. TebliÄŸimizin başında da belirttiÄŸimiz gibi müzik türleri toplumdan topluma deÄŸiÅŸtiÄŸi hâlde, temel olarak mûsıkî, insanlığın ortak malı olarak deÄŸer kazanmaktadır.
Aslında Türk ve Avrupa mûsıkîsini bu ÅŸekilde bir mukâyese içine sokmanın da yersiz olduÄŸu kanaatindeyim. Bugün bütün müzikologların ittifak ettikleri bir husus vardır ki, dünyâda günümüzde sâdece iki büyük klâsik mûsıkî sistemi mevcuttur: Klâsik Batı Mûsıkîsi veya Avrupa Mûsıkîsi ve Klâsik Türk Mûsıkîsi. DiÄŸer mûsıkî tipleri ancak folklor mûsıkîsi olmaktan ileri gidememektedirler. Çok sesli Batı mûsıkîsini bir heykele benzetirsek, tek sesli-çok makamlı Türk mûsıkîsini de rengârenk ve bir satıh üzerine yayılmış bir mozaiÄŸe teÅŸbih etmemiz mümkündür. Heykel de mozaik de kendi estetikleri içinde “güzel”dirler ama onları bu çeÅŸit bir karşılaÅŸtırma içine sokmak ve birinin sistemi ile diÄŸerini bir mukâyeseye sokmanın abesle iÅŸtigâl olduÄŸu kanaatindeyim.
Saygılar sunarım efendim.
Yayına hazırlayan: Can Ceylân / 2002
www.turkmusikisi.net Makaleler/37

bottom of page